30 Kasım 2007 Cuma

İşkence Bahçesi- Octave Mirbeau


Fransa'da 20.yy başlarında politikanın çirkinliklerine çirkinlik ve alçaklık katarak yaşayan bir Fransız, durumunu kurtarmak, zavallı hayatını devam ettirebilmek, politikanın, insanların, hayatın ve kendisinin sefilliğinden kaçmak için devlet görevlisi olarak uzakdoğuya gider. Yolda Clara adında zengin, güzel, şehvetli bir İngiliz kadın ile tanışır. Clara ahlaksızlık, alçaklık ve "insaniyetsizlik" timsalidir. Buna rağmen, Fransız ona aşıktır. Kurtulmaya çalıştığı içindeki kötü adam Clara'yı, Clara'nın hayatını yaşamayı istemektedir. Hayatı merhametsizlik, şehvet düşkünlüğü ile geçen bu kadından kurtulmak için bir süre ondan uzaklaşır. Döndüğünde ona karşı duygularının değişmemiş olduğunu görür. Clara onu İşkence Bahçesine götürür. Burası bir tarafı harikulade ve eşsiz çiçek ve bitkilerin bulunduğu bir tarafında da mahkumları türlü işkencelerle öldürülen bir hapishanenin olduğu bir yerdir. Fransızın burada şahit olduğu işkenceler ve bahçe aynı özenle tarif edilir yazar tarafından. Doğanın sanatı ve insanın sanatı olarak. Clara da bunun sanat olduğunu düşünmekte ve görüp izlediği işkencelerden adeta cinsel bir zevk almaktadır. Fransız'ın içinde iyi ve kötü çatışmakta, bir yanı Clara gibi bundan zevk almanın yollarını aramakta, bir yanı bu işkencelerin insan onuruna aykırı olduğunu haykırmaktadır.
Yazar roman boyunca insanın doğasındaki şiddetin kaynağını araştırır, sonradan gelişen bir dürtü müdür yoksa ne yaparsak yapalım o içimizde midir? Koşullar uygun olduğunda uykusundan uyanıp her insanı işkenceci ya da katil yapar mı şiddet?
Kitabın ana temasını beğenmekle beraber, işkence sahnelerinin çok ayrıntılı olması benim için rahatsızlık verici idi. Yine de bu durum bana önceden söylense bu kitabı okurdum. Şiddetin doğası oldukça ilgi çekici bir konu.

Hiç yorum yok: